Bugün 28 Şubat; Hatırına Sustum - Nazan Öncel


Bugün 28 Şubat.. Bugüne dar söylenecek o kadar çok söz var ki. Herkes bunları yazıyor benim yazmama bile gerek yok diye düşünüyordum. Ancak az önce rastladığım bir şarkı bütün fikrimi değiştirdi.

Şarkı Nazan Öncel'e ait. Aslında şarkı yeni değil. 2009'un Ocak ayında piyasaya çıkmış. Ama sanki bugünü anlatmak için yazılmış. Evet, 'hangisini anlatayım'. Artık şarkıya geçelim. Önce sözler...



hayat kolay değil ağlarım ağlarım
bunu daha çocukken anladım anlatamadım
Offfff…. hangi birine yanayım
hangisini anlatayım
geceler diken batar
hangi gecemi yakayım
hatırına sustum
hatırına yuttum
öfkeli dünyada senin için yaşıyorum.
kader benimle hem fikir değil
hayatla derdim var
ben hata veririm kendimle zorum var
Offfff… hangi birine yanayım
hangisini anlatayım
dünya batıyor bana
hangi günümü yakayım.
şarkı sözleri
hatırına sustum hatırına yuttum
sersefil dünyada senin için yaşıyorum.
 

Video;



Bir elinde Kur'an, diğerinde Nutuk... İki Darbe Arasında!


"O yıl ilk defa mülakat heyetine alınmıştım.(1984).. O yıl Çingene, gayrimüslim, Alevi ve Kürt olduğu kanaati uyanan öğrenci adayları mülakatlarda elenirken, daha sonraki yıllarda Alevi olanların yerini küçükken Kur'an kursuna gitmiş olan öğrenciler aldı. Daha sonraki yıllarda bu eleme işinde o derece uç fikirler üretilir oldu ki gün geldi, "Bir elinde Kur'an var, diğer elinde Atatürk'ün Nutuk'u. Denize düştün ve tek elle yüzebileceksin, hangisini atarsın?" gibi akla mantığa ziyan sorular ortaya çıkmaya başladı."



Geçtiğimiz günlerde İskender Pala'nın hiç bilinmeyen askerlik yıllarını anlattığı bir kitabı çıktı; İki Darbe Arasında. Henüz o kitabı okuma fırsatım olmadı ancak kitap çıkar çıkmaz dikkatleri üzerine çekti. İskender Pala şu günlerde gündemden hiç düşmüyor. Tabi bunda kitabın tam da 'darbe planları'nın sere serpe medyada yer bulduğu zaman çıkması da bu kitabı ilginç kılan etkenlerden.


Ancak tüm bunları kenara bırakarak başta verdiğim alıntıyı konu etmek istiyorum. Biliyorum ki bu satırları okuduğunuzda bilgisayara doğru 'tüü' demek geçti içinizden, ancak bilgisayarınıza acıdınız. Haklısınız, değmez. 

Ben henüz ortaokuldayken sadece 'acaba' askeri lise mülakatlarına katılsam mı diye düşündüğümde bu tür 'dedikodular' etrafımı sarmıştı. Hatırlayamıyorum ancak sanırım ne cevap vereceğimi bulamamış üstelik günlerce kıvranmıştım. Ama en sonunda 'acabalardan' kurtulmuş ve net kararımı vermiştim. Ben bu soruyu cevaplayamam arkadaş!

O zamanlar bunlara sadece 'dedikodu'  gözüyle bakıyordum. Daha açığını söylemek gerekirse, orduma bunları yakıştıramıyordum. Son yıllar içinde orduda oluşan 'cunta çatlağı' orduyu yeterince yıpratmışken, İskender Pala'nın bu 'insani serzenişi' epey ses getireceğe benziyor. Ortaya çıkan onlarca belge, onlarca tutuklu insan bile bu kadar yıpratamaz orduyu bence. Çünkü iddianameler, belgeler, tutukulular bunların hepsini akıbetini yargı belirleyecek ve buna halk nezdinde bir itiraz yükselemeyecek. Ancak bu ktapta anlatılanlar 'vicdan mahkemesi'nde yargılanacak. Okuyan, duyan herkes 'hangi insan evladı?' diye soracak. Bunları hangi vicdan sahibi yapabilir.

Sırf namaz kılıyor diye ya da Barbaros'un ruhuna mevlid okutalım dediği için 'gerici yaftası' yiyen İskender Pala gibi nice insanın dramını okuyacaksınız bu kitapta. Bunun yanında idamın hala yasaklanmadığı vicdanınızda yargılayacaksınız tüm sorumluları. Orada yalan yok. İftira yok. Sadece acılar ve siz varsınız. 
Kararınızı verin! 
Zalimane sorular soranlara vicdan mahkemenizde vereceğiniz tek bir cevap olsun! 

Facebook'u Eleştirmek

Bizim ülkemizde, batıyı tabulaştırdığımızdan dolayı, her şeyi eleştirmek tutarsız bir davranış olmaktan çıkmış. Nasıl yani, diyebilirsiniz. Aslında bunlar birbiriyle ilintili durumlar. Ne yazık ki ülkemizde olan her şey ama her şey konu hakkında maydonoz olabilecek kadar bile bilgisi olmayan kişiler tarafından eleştiriliyor. Üstelik bu eleştiriler yapıcı olmaktan öte, parçalayıcı, heves kırıcı, küstürücü eleştiriler. Bunun batıyla alakası da şu ki, insanlarımız burada olan her şeyin yanlış olduğunu ancak batıda bunların doğrularının bulunduğunu, madem bir gün cihana tekrar hükmedeceğiz öyleyse onyedinci yüzyıldaki hataya düşmeyip batının 'iyi' yanlarını alalım, mantığıyla hareket ediyorlar.

Bu durumdan sonra ortaya çıkan bir eleştiri türü daha var. Belki de üstteki durum bundan çıkmıştır bilemiyorum. Batıdan çıkan bir şeyi, sapına akdar kullandığı halde, hiç bozuntuya vermeden kıyasıya eleştirmek. Sanıyorum ki bu eleştirme ihtiyacı 'ben aslında bundan daha iyisini yaparım da böyle boş şeylerle uğraşmam' havasından geliyor.

İkinci tür eleştiriyle bu aralar daha çok karşılaşıyorum. İlk başlarda twitter üzerinden bu eleştirileri alıyordum. Kullanan ya da kullanmayan farketmeden twitter'ın ne kadar 'tü kaka' bir icat olduğunu işitiyordum. Ancak son zamanlarda bu eleştiriler Facebook'a kaydı. Üstelik bu eleştirilerin hepsi Facebook'un tüm yönlerini eksiksiz bir şekilde kullananlardan geliyor. Gördüğüm kadarıyla bu eleştirilerin temelinde ise 'çekememezlik' yatıyor. 'Abi Facebook ilk başta bu amaçlarla kurulmamış. Bunu kuran gençlerin arkadaşlarıyla mesajlaşması için falan kurulmuş. Yok video imiş, oyun imiş bunlar sonradan ortaya çıktı. Zaten bütün ameleler Facebook'a geldi.' E kardeşim madem öyle diyorsun, son paylaştığın videoya ne demeli? Ya da az önce arkadaşının Facebook'tan izledim diyerek anlattığı videoya gülmen? Dayanağı olmayan sözler bunlar. Sadece arkadaşlar arasında 'üstünlük' taslamak için kullanılan malayani sözler. Sanki kendisi girmiyormuş gibi orada Facebook'a girenleri aşağılamak... Yuhunuz lütfen!


Bir de bu 'amele olmadıklarını iddia eden' kesimin serzenişini duyalım. 'Abi ben zaten hesabımı donduracağım. Tüm arkadaşlarımı silip sadece istediklerimi ekleyeceğim. Hem fotoğraf falan da eklemeyeceğim artık.' Hani az önce Facebook'tan tanıştığın kızı anlatıyordun? Ciddi idin falan? 

Bir kez daha faka bastın eleştirmen kardeş! Eleştirirken tutarlı ol biraz. İstediğin kadar yırtın, günlerini harca yine de böyle bir site yapamazsın. Çünkü senin bilgisayardan anladığın Facebook'tan biriyle tanışıp msn'den onunla konuşmak... Madem kuramıyorsun, al işte burada yapılmışı var. İstediğin kadar eleştir, yak, yık, dünyayı kurtar Amerika'yı yeniden keşfetmeye değmez. Oturduğun yerden ahkam kesmeye de benzemez bu. 

Tutarsız eleştiri de Zalimane'dir! Yasak!

Filistin - Joe Sacco



Filistin'deki zulmü tarafsız bir gözle izlemek istiyorsanız bu çizgi romanı okumalısınız. İzlemek diyorum, romanı okuduğunuzda siz de fark edeceksiniz, Joe Sacco o kadar özgün bir anlatıma sahip ki sanki olayları Muhammed ile Salih ile Yusuf ile Halid ile beraber yaşıyorsunuz. Kimi zaman beraber slogan atıyorsunuz işgale karşı kimi zaman kol kola direnişe geçiyorsunuz.

Filistin hala yüreğimizdeki sancı. Kökene inmek istiyorsanız okumalısınız.

Filistin'de zalimane olaylar var. Sorumlulara idam!

Yalan

Yalan zalimliktir. Ama gözünün içine baka baka yalan söylemeye bir kelime bulamıyorum. Hem yalan söyeyeceksin hem de 'inanmayan arşive baksın' diyeceksin.



Sanırım Yılmaz Özdil bu yalanı söylerken bakılmasını istediği arşivin kozmik bir odada olduğunu sandı. Halbuki kısacık bir araştırmayla Özdil'in mumu sönüverdi. Ne diyordu yazısında, "Taraf Gazetesi’nin genel yayın yönetmen yardımcısı Yasemin Çongar yazmıştı bunu, Milliyet’teyken.". Konunun Taraf ile bir alakası olmamasına rağmen onları da kavganın içine çekmeye çalışıyor Özdil. Ama kurşun yemiş bir katilin sarhoşluğuyla yanlış yere ateş etmiş.



Evet yalan. Bu yazıyı Yasemin Çongar değil Fikret Bila yazmış. Yalanın bu kadarı da olur mu demeyin. Oluyor işte..

Hadi bunu geçelim. Özdil'in yazdığı yazının tutarlı bir yanı da yok. Rahmetli Ecevit'in cenazesinden yola çıkarak GATA'yı aklamaya çalışıyor. Sayın Özdil, burası çoğunluğun müslüman olduğu bir ülke. GATA'daki mini cenaze törenini de çok görmeyin bize. Bırakın bunları yazmayı. GATA'nın kapısındaki iğne kutusunu yazın. Ağlayan anaları yazın. Ama ne olur bunları aklamaya çalışmayın. Çünkü komik duruma düşüyorsunuz.

Zalimane bir yalan. Def edin gitsin!

Sansür

Sanırım biz millet olarak sansürü çok seviyoruz. Bir şeyleri istemediğimizde yalnızca üstünü örterek, halının altına süpürerek ortadan yitip gideceğine inanıyoruz. Nasıl ki yıllarca Kürtler ya da Aleviler yok sayıldıysa, dillerine, kültürlerine sansür uygulandıysa aynen o zihniyet devam ediyor. Gazeteler görmek istemedikleri haberlere yer vermeyerek, sansürleyerek, onlardan kurtulacaklarını sanıyorlar. Genel yayın yönetmenleri yazılara uyguladıkları sansürle övünüyorlar. Mahkemeler hakaret saydıkları videoları görmemek için toptan sansür uyguluyorlar. Halbuki o hakaretler hala yerinde duruyor ve asıl muhatapları hala bunları izleyebiliyor.



Bu satırları yazmama vesile olan yei bir sansür olayı daha var. Bildiğiniz üzere NATO Savunma Bakanları toplantısı ülkemizde gerçekleştiriliyor. Bu organizasyonun ülkemizin puan hanesine artı değer katması beklenirken, o canavar yine ortaya çıkıyor ve her şeyi mahvediyor. Bir de küstahça yalan söyleniyor sansürlenen gazeteciye: "Akreditasyon kartınız yanlışlıkla verilmiş." Burada kime ne mesaj verilmek isteniyor bilmiyorum ama şunu çok iyi biliyorum ki tüm bu yapılanlar unutulmuyor. Hadi unutulacağını varsayalım. Hesap günü hangisi unutulacak?

Gün gelir devran döner. Ama hiç merak etmeyin, size sansür uygulanmaz. Biz o kadar 'Zalim' değiliz. Unutmayın ki siz sansüre uğradığınızda yanınızda yine biz olacağız. Çünkü bize kim olursa olsun mazlumun yanında olmamız emredildi.

Sansür de 'Zalimane'dir. Uzak duralım!

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Takipçilerim

Hakkımda

Fotoğrafım
Ankara, Türkiye
Tüm zalimlikleri göz önüne sermeye çalışacağım bloguma hoşgeldiniz.

GosuBlogger

Arşiv